Saat akşam 10; kamyonların çoğu Eko Atlantic’in dev inşaat alanının kapılarının ardında park etmiş bekliyor. Sokak lambalarının ışığı altında birkaç Müslüman sürücü namaz kılıyor, diğerleri yere ince matlarını sermiş, battaniyelerini başlarının üstüne kadar çekmişler.
Matthew Ude yatmaya hazırlanıyor. Her gün yaptığı gibi, Eko Atlantic’i denizden ayıran sekiz kilometrelik koruma duvarı için granit blokları almak üzere Volvo FMX kamyonunu Lagos’un 150 kilometre kuzeydoğusundaki taş ocağına sürdü.
“Asla gece araç kullanmayız. Çok tehlikeli. Hırsızların yol kesme ihtimali çok yüksek. Bu alınamayacak bir risk” diyor.
Eko Atlantic, geleceğin Lagos'unu yaratacak. Victoria Adası olarak bilinen bölgeye bitişik olarak yapılan on kilometrekarelik yapay yarımada üzerinde iş ve yerleşim alanları yer alacak. Koruma duvarı, olabilecek en şiddetli fırtınalara dayanacak şekilde inşa edilip test edildi. Duvarın içerisindeki alan, denizden çekilen kumla dolduruluyor.
“Eko” ismi yerel Yoruba dilinden geliyor. Anlamı “Lagos Adası’nın insanları”, yani bölgenin yerlileri. Ancak Matthew buranın yerlisi değil. Igbo olarak bilinen etnik grubun bir üyesi ve 1978 yılından bu yana Nijerya sınırları içerisinde kamyon sürüyor. İşi hobisi haline gelmiş.
“Renault Trucks araçları olan bir Fransız şirketi için kamyon kullanmayı öğrendim. Bu sürdüğüm ilk Volvo ve onu sevdim. İyi bir fren sistemi var. Direksiyonu, dengesi mükemmel; ağır bir yük taşırken bile.”
Haftada altı gün, saat sabah 4’te, Matthew Eko Atlantic şantiyesinden çıkıyor. Yanında asistanı motorsikletçi olarak bilinen 24 yaşındaki Gift Mwaele oluyor ve gün boyunca ona yardım ediyor. Gift kamyonu yıkıyor, Matthew dar alanda dönüş yaparken onu yönlendiriyor ve yoğun trafikte araç kullanırken fazladan bir çift göz gibi oluyor. Her gün, çeşitli taş ocaklarından Eko Atlantic’e 200 kadar kamyon geliyor.
Yollar kötü olduğundan trafik bizim en büyük problemimiz. Lastik patlaması halinde kamyondan çıkmak bile tehlikeli olabiliyor.
Günün ilk durağı nakliye şirketinin Ibadan’daki ofis ve atölyesi. Matthew ve Gift burada yükleme emrini alıyorlar. Buradaki yol, ülkenin ana yollarından biri olarak biliniyor; ancak asfalt yamalı ve kötü durumda olduğundan dolayı, sabah trafik az olsa da varış noktasına ulaşmaları iki saatten fazla zaman alıyor.
Yükleme emrini aldıklarında, Matthew ana yoldan çıkıyor ve daha küçük bir yola giriyor. Bu yol da sonunda taş ocağına varan bir patikaya dönüşüyor.
Matthew ekliyor: “Yollar kötü olduğundan trafik bizim en büyük problemimiz. Lastik patlaması halinde kamyondan çıkmak bile tehlikeli olabiliyor.”
Taş ocağına giden patika yol, yoğun bir bitki örtüsüyle çevrelenmiş. Her yerde, tatlı patates, manyok bitkileri ve muz ağaçları görülebiliyor. Kamyon arkasında ince bir toz bulutu bırakıyor ve ön camdan uçuşan sarı kelebekler görülüyor.
Taş ocağı aniden ormanın ortasında beliriyor. Sarı kasalı beyaz kamyonlar birbiri ardına gelip yüklerini alıyorlar. Granit blokları kamyonlara yüklenirken, kulakları sağır eden bir gürültü çıkıyor ve Matthew sırasını beklerken fırsattan yararlanıp diğer sürücülerle sohbet ediyor.
“Lagos Seddi”ne gidecek granit bloklarının çapı 1,5 metreyi bulabiliyor ve kamyonlar 30 metre küpe varan hacimlerde yükler taşıyabiliyor. Dolayısıyla, her bir seferde taşınabilecek taş miktarını belirleyen etken ağırlık değil, kamyon kasasındaki boş yer.
Matthew ve Gift yükleme işini bitirdikten sonra taş ocağından çıkarken kamyonu tartıyor ve Lagos’a geri dönüş yolculukları başlıyor. Saat 14.30 oldu. Trafik sabahkinden çok daha yoğun. Eko Atlantic’e varmak normal şartlarda dört saat alıyor. Matthew, varmadan havanın kararacağını biliyor. Bir şeyler yemek için durmak söz konusu bile olamaz.
“Daha fazla duramayız. Yoksa asla varamayız.” diyor.
Matthew ve Gift, iş günlerinin neredeyse tamamını kamyonda geçiriyor. Yiyeceklerini yanlarında getiriyor ve yol alırken yiyorlar. Yavaşladıklarında Matthew CD çaları açıyor. Yıpranmış iki İncilin arasında Paul Simon, Stevie Wonder, James Brown ve country müzik yıldızı Skeeter Davis’in müziklerinden seçmeler yer alıyor.
Matthew, “Tabii ki biraz da Nijerya müziği var” diyor ve gülüyor.
Nijerya'nın güney doğusundaki, eskiden Biafra olarak bilinen, şimdiki adıyla Enugu eyaletinde doğmuş. Babası tüccarmış. Ancak aile para sıkıntısı çektiği için Matthew orta okula bir yıl devam ettikten sonra okulu bırakmak zorunda kalmış.
“Evde beş çocuktuk. Tek erkek çocuk bendim ve küçük yaşta kendi başımın çaresine bakmayı öğrenmek zorunda kaldım. Kamyon sürücüsü olmak elimdeki tek imkândı. Kendi şirketimi kurup yatırım yapacak param yoktu. Ailemin hepimizi besleyecek kadar toprağı yoktu.”
Ancak Nijerya’da araç kullanırken neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Matthew, şiddetli yağmur nedeniyle taşan bir nehre işaret ediyor. Nehrin taşması trafiği durduruyor ve nakliye işi sular duruluncaya kadar beklemek zorunda kalıyor.
Kamyon sürücüsü olmak elimdeki tek imkândı. Kendi şirketimi kurup yatırım yapacak param yoktu. Ailemin hepimizi besleyecek kadar toprağı yoktu.
Karşı yönde, sabah saatlerinde devrilmiş bir tankerin yanından geçiyoruz. Bölgenin sakinleri tankerin içindekileri hızla boşaltmış. Bu olayda her şey yolunda gitmiş, ama bazen bir kıvılcımın yanıcı yakıtı tutuşturmasının sonucunda bazı yaralanmalar ve ölümler yaşanabiliyor.
Yol kenarındaki kamyon ve kazadan zarar gören birkaç başka araç, Matthew’nun, hiçbir trafik kuralının geçerli olmadığı izlenimini veren bu ülkedeki trafik durumu hakkında söylediklerini gözler önüne seriyor.
Ancak Matthew sakin ve güvenli bir şekilde araç kullanıyor. Eşi ve dört çocuğu Lagos’taki evlerinde yaşıyor. Matthew onları yalnızca Pazar günleri görebiliyor.
“Uzun saatler boyunca çalışıyoruz ve akşam eve dönemiyorum. Lagos’ta trafik gerçekten fazla kaotik. Ama Cumartesi akşamı işten sonra eve dönüyorum ve Pazar gününü ailemle geçiriyorum. Genellikle kiliseye gidiyoruz.”
Nijerya’da gün çabucak akşama dönüyor ve Matthew Eko Atlantic şantiyesine vardığında hava kararmış oluyor. Uzun bir sıra oluşturan kamyonlar kıyıya varıyor ve koruma duvarıyla denizin buluştuğu yerde yüklerini indiriyor.
Matthew kendi sırası gelinceye kadar projektör ışığının altında bekliyor. Sırası geldiğinde harekete geçiyor, dar dalgakırana geldiğinde dönüyor, geri viteste ilerleyerek granit blokları denize döküyor. Dalgalar ritmik bir şekilde duvara çarpıyor. Sıcaklık düşmüş olsa da hava hâlâ ılık, tuzlu ve nemli. Kıyıdan görülebilen tek şey, Lagos’tan gelen birkaç soluk ışık.
İş günü sona eriyor. Matthew’nun sürücü koltuğunun arkasında bir şilte var. Bu şilteyi akşam çıkarıp kabindeki iki koltuğun üzerine seriyor ve burada uyuyor.
Sabah saat 4’te yeni bir güne başlamaya hazır oluyor. Bu saatte Eko Atlantic’ten ilk kamyonlar çıkıyor ve kuzeye doğru ilerliyor.
Volvo FMX 6×4, ağır yükler için tasarlanmış çekici; Meiller-Kipper kamyon kasası; 400 bhp güçlü D13 Euro 3 motor.
Yolların durumunun kötü olmasından dolayı, Nijerya’ya getirilen Volvo kamyonların maksimum hızı saatte 75 km ile sınırlı.
Nakliye işi: Lagos’ta, Eko Atlantic’in çevresinde inşa edilmekte olan koruma duvarına granit bloklar taşımak için bugüne kadar 50 kamyon teslim edildi.